Şems ve Mevlana: Aşkın Buluşması


Şems’in Gelişi

Mevlana Celaleddin Rumi, Konya’da ilimle dolu bir hayat sürerken, bir gün Şems-i Tebrizi ile karşılaşır. Şems, Mevlana’ya sorar: “Bayezid mi büyüktü, Hz. Muhammed mi?” Mevlana, “Elbette Hz. Muhammed” der. Şems, “Peki, Bayezid ‘Subhani’ (Ben ne yüceyim) derken, Hz. Muhammed ‘Ben bilmem, Rabbim bilir’ dedi?” Mevlana sarsılır; bu soru, onu ilimden aşka götüren bir kapı açar. Şems, Mevlana’nın ruhunu uyandırır ve ikisi arasında derin bir dostluk başlar.

Aşkın Dönüşümü

Şems, Mevlana’ya aynadır; onun içindeki ilahi aşkı ortaya çıkarır. Mevlana, Şems’le geçirdiği günlerde kitaplardan uzaklaşır, semaya başlar. Ancak bu dostluk, çevreyi rahatsız eder ve Şems bir gün kaybolur. Mevlana, onu ararken şiirler yazar: “Şems’im, güneş’im, nerdesin?” Bu hikaye, tasavvufun aşk ve ayrılıkla dolu bir yol olduğunu gösterir.

Günlük Hayatta Dostluk

Şems ve Mevlana’nın hikayesi, bize gerçek dostluğun değerini öğretir. Günlük hayatta, bizi uyandıran, nefsimizi sorgulatan bir dost bulmak, Şems’in Mevlana’ya yaptığı gibi bir hediyedir. Bir arkadaşımıza içten bir şekilde zaman ayırmak, bu hikayeden alınacak bir derstir.

Kavuşmanın Özlemi

Şems’in kayboluşu, Mevlana’yı daha da derinleştirir. O, Şems’i kaybetse de aşkta bulur. Tasavvuf, bu ayrılığı Allah’a kavuşmanın bir metaforu olarak görür. Mevlana’nın “Şems’im, bende kaybol” sözü, bu hikayenin ruhunu taşır.


Kaynaklar: Mevlana, Divan-ı Kebir; Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana’dan Sonra Mevlevilik; Ahmet T. Karamustafa, Sufism: The Formative Period  


You may also like

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.