* Halinizden şikâyette bulunmayın.
* Sabredin, feryad etmeyin.
* Doğruluk üzere devâm edin.
* İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin.
* İçinde bulunduğunuz istenmeyen hâllerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin.
* Dâimâ ümitli olun.
* Birbirinize düşman değil, kardeş olun.
* Birbirinize buğz etmeyin.

Abdülkâdir Geylânî (ö.1166)

Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken onlara şu olayı okur:


"Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok. Yalnız, nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.

Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor. Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde. Yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor.

Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar.

Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler. Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar.

Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya baslar. Fotoğraftaki doktorun altı aylık kızıdır.

Dr. Ruskin, Amerikan Tip Birliği Dergisindeki makalesinde, (günümüzde çok yaşandığı gibi) gülünç bir yanlış anlamanın insana nasıl tamamen farklı bir perspektif kazandıracağını anlatmaktadır. Belki de hayatta yaşadığımız birçok şey bize önyargılarımız ve bakış açılarımız tarafından dayanılmaz ve zor gözüküyordur, kim bilir?... 
Selçuklu Sultanlarından biri Mevlânâ'yı ziyaret etmek istemiş. Bu ziyaretini gerçekleştirdiğinde ona, saltanatları arasında ne gibi bir farkın olduğunu sormuş. 

Hz. Mevlânâ söz konusu soruya şu cevabı vermiş: 
"Senin saltanatın gözlerin açık olduğu müddetçe vardır. Oysa benim saltanatım, gözlerimi kapadığımda başlar."
Mutasavvıflar cansız varlıklara, bir tür dirilik atfederler.

Bu sebeble, cansız varlıklara da edeb üzere davranırlar. Mesela kapı çarpılarak gürültü ile örtülmez, yavaşça örtmek gerek. "Kapıyı kapat veya kapattım" denmez, Allah kimsenin kapısını kapatmasın, "kapıyı ört" yahut "sırla" demek gerekir.

Lamba, mum, elektrik söndürmek yerine "lambayı, elektriği dinlendirmek" veya "sırlamak" gibi tabirleri kullanmak, edebe daha uygundur.

Kapıdan içeri girer çıkarken sırt çevrilmez, bunun için ayakkabılar hep içeri yönelik, hatta mümkünse burun kısmı Kabe'yi gösterecek şekilde yerleştirilir; uyuyan kimsenin uyarılması icab ederse, yastığına hafifçe vurularak hafif bir sesle "agâh ol erenler" denilir ve bu şekilde heyecanlandırmadan uyandırılır.

Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü
İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır. Tüm organlarımıza buyuran bir güç var onda. Anlatmaya, yorumlamaya gücümüzün yetmediği bir giz birikimi bu.

İnsanı kalbinden tutamadınız mı, görün, nasıl kayıp gidecek elinizden! Kaygan, yabancı madde dolu bir şey olup çıkacak sonunda.

Kalbin gereksinimlerine dikkat edilmedi mi emek de, ekmek de yitiriverir anlamını. Ne emek, ne ekmek; önce kalbimiz bozuluyor çünkü...

Nuri Pakdil, Bir Yazarın Notları 1
Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!

Mevlânâ, Mesnevi III
Sahip olduklarınızdan verdiğinizde çok az şey vermiş olursunuz. Gerçek veriş kendinizden vermektir.

Halil Cibran (ö.1931)
Dört şey iyi gelir herkese.
Ey aziz;
söyleyim sana,
öğren, dinle.
İlki adaletli olmak.
Sonra kendi aklından haberdar olmak.
Sabırla yaklaşmak.
İnsanlara saygı duymak.

Ferîdüddîn Attâr, Pendnâme
Ey çaresiz aşık! Beri gel, görüş sahibi ol, her şeyin aslını gör! 
Her şeye bakıp duran, fakat aslını göremeyen kişilerden, bakan körlerden olma! 

Mevlânâ, Divan-ı Kebir
Blogger tarafından desteklenmektedir.