Eskiden, bir yere gelene 'Hoşgeldin' mânâsına, bir şey yiyenlere içenlere yine 'Afiyet olsun' yerine, 'Aşk olsun' derlermiş.
Muhatap, bu söz karşısında ya 'Eyvallah' ya da 'Aşkın cemal olsun' dermiş.
Biz de şöyle diyelim: 'Aşk olsun' dedi. 'Aşkın cemal olsun' dediler.
'Cemalin nur olsun' dedi. 'Nurun alâ nur olsun' dediler. Ne diyelim, gönülden bir aminden başka..

Selim Gündüzalp (“Aşk olsun”- Zafer dergisi-Şubat 2003)
Mecnûn, Leylâ'ya bir mektup yazmak istedi; eline kalemi aldı, şu beyti söyledi:
Hayâlin gözümde, adın ağzımda;
Anışın gönlünde, nereye yazayım?
Mâdemki hayâlin gözü durak edinmiş, adın ağızdan gitmiyor; anışın can evinde; peki, mektubu
kime yazayım; buralarda dolaşıp duruyorsun sen, dedi de kalemi kırdı, kâğıdı yırttı.

Mevlânâ, Fîhi Ma-Fîh

İnsanlar ikiye ayrılırlar: Başkaları için yaşayanlar, başkaları sayesinde yaşayanlar. Sorun olanlar, çözüm olanlar... Ümit kıranlar, ümit verenler... Dert üretenler, deva üretenler... Şikayet edenler, çare bulanlar... 

Aynı havayı soluyan, aynı sıkıntıyı yaşayan, aynı sevince ortak olan iki insandan biri dert küpü olur çıkar, diğeri deva küpü. Biri şikayet üretir, öbürü çare. Biri yük olur, öbürü yük taşır. İç dünyalarında düğümlenir bütün iş.. Afâki âlemden kopup gelen her mâlûmat, her olay, her keyifiyet, bizim ruh dünyamızı, zihniyet dünyamızı, gönül iklimimizi nasıl ve neye göre biçimlendirip işlettiğimize göre dönüşür, değişir.

Ağaç olmalı her insan... Ağaç gibi olabilmeli her mü’min. Müslüman müslümana kötülük etmemeli... Kötü ortamı mazeret belleyip dönüşmemeli... Bilakis, dönüştürmeli. Ağaçlardan ders almalı. Karbondioksit aldığı ortamlardan bile oksijen üretmeli... Ve ağaçlar misali, birbirine bakmalı, birbirine destek olmalı... Orman olmalı...”

Metin Karabaşoğlu / Melekleri Ürkütmeden
Haykıran susmalar vardır ki yalnız Allah işitir.

Cenap Şahabettin (ö.1934)
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik – çomakmış…

Necip Fazıl Kısakürek (Sûfi, ö. 1983)
Parapsikolojide ileride meydana gelecek olayla ilgili belli belirsiz görme durumuna premonisyon adı verilir. Bunun Sûfi Yolu'nda çokça örneği vardır.

Sûfi Pir İbn Arabi (v. 1245), "eş-Şeceretü'n-Nu'mâniyye" adlı kitapçığında,

  • Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan,
  • Osmanlı'nın Mısır'ı fethinden,
  • Yavuz Selim'in Şam'a girmesiyle kendi kabrinin ortaya çıkarılacağına kadar birçok olaydan simgesel bir biçimde söz eder.
Bu kitapçıkta geçen cümlelerden biri olan İzâ dahale's-sîn fî'ş'şîn, yazheru kabru Muhyiddîn yani, Sîn şın'a dahil olduğu vakit, Muhyiddin'in kabri ortaya çıkacaktır cümlesi, Kahire seferi sırasında Yavuz Sultan Selim Şam'a geldiğinde tahakkuk etmiştir. 

İbn Arabî'nin o sırada üzeri çöplerle kaplı Sâlihiye'deki kabri ortaya çıkarılmıştır.
Yavuz Sultan Selim türbenin yenilenmesini ve oraya bir de cami yapılmasını emretmiştir.

Prof. Dr. Mustafa Tahralı, “Muhyiddin İbn Arabî ve Türkiye'ye Tesirleri” Endülüs'ten İspanya'ya
Ya Alîm (Allah’ın isimlerinden): Ey her şeyin başını ve sonunu açık ve gizlisini hakkıyla bilen Allah'ım! İlimle şereflendirerek faziletleri ikram eyle. Faziletlere ulaştır.!

Pir Sûfi Abdülkadir-i Geylânî / Esma-i Hüsna ile Münacat
Mesnevi’de şöyle geçer: “Mânâ ve sûret örn; su ile ağaca benzer. Su ve ağaç hakikatte birbirinden ayrı şeylerdir. Fakat ne susuz ağaç olur, ne de su bir ağaca hulûl (girmek) etmedikçe meyve haline gelir. Demek ki ağaç sûretse su da mânâdır. Mânâ hangi ağaca nüfuz ederse, o ağaçta yeşermeler ve meyveler belirir. Suyun ağaçta zuhuru meyve olduğu gibi, mânânın bir vücutta zuhuru da hayat, kudret, ilim irfan olur ve kişi hakikate bu irfan yoluyla varır.”

Ken’an Rifai, Şerhli Mesnevi, Kubbealtı Neşriyatı
Ben Bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin
Tenlerde vü canlarda nihan hep sen imişsin
Senden bu cihan içre nişan ister idim ben
Ahir şunu bildim ki cihan hep sen imişsin

Molla Cami
Anne karnındaki bir bebeğe denseydi ki: “Dışarıda aydınlık bir dünya var; yüksek dağlarla dolu, büyük denizleri olan, dalgalanan düzlükleri ve çiçekleri açmış güzel bahçeleri olan, dereleri olan, yıldızlarla dolu bir gökyüzü ve alevli güneşi olan… Ve sen, bu mucizelerle yüzleşmek yerine karanlıkla çevrili oturuyorsun. Doğmamış çocuk bu mucizeler hakkında hiç bir şey bilmediği için,hiç birine inanmayacaktır.

Tıpkı ölümü karşılarken bizim gibi, işte bu yüzden ölümden korkarız.

Ölüm nasıl olur da başlangıcı olmayan bir şeyin sonu olur?

Benim düğün gecem Sonusuzlukla olan evliliğimin gecesidir

Bab'Aziz filminden, 2005 Nacer Khemir
Say ki öldün; yalvardın, yakardın, sana bir gün daha verildi. Bugünü o gün bil, öyle yaşa.

İmâm Gazâlî (sufi, ö.1111)
"Sanal alemle aşırı temasın, sadece ergenlerin sorunu olduğunu sanmıyorum. Belirli bir saatin üstünde televizyon izleyen veya internete giren hepimiz, eğer program seçimini doğru yapmazsak ve tolerans düzeyini aşarsak, diğer latif hallerin yanı sıra, hayret ve hayranlık şuurumuzu yitirme riski ile karşı karşıya kalırız. İslam'ı yaşamaya çalışan ve beş vakit namaz gibi farz ibadetlerini harfiyen yerine getiren insanlar bile, bazen bendenize şu soruyu yöneltiyorlar: ibadetlerimden aldığım eski hazzı artık niye alamıyorum?

Bu sorunun cevabı şöyle olabilir mi? :Sıdk-ı sadakatle eda edilen ibadetler,(Rabbimizin rızasını kazanmanın yanı sıra) bizlerde latif duyu ve duyguları geliştirdikleri,yani bizlere bir çeşit "haz" (mesela huşu,sekine,tevekkül vb) tattırdıkları için de devamlılık gösterirler. Peki eğer biz, bizlerin o latif duygularını, tabiri mazur görün, bir vampir gibi emen sanal alem tarafından sürekli emiliyor, yani himmetimizi yanlış istikamete yönlendiriyorsak, bir tükenme yaşıyor olabilir miyiz? Var olan hayret yaşama potansiyelimizi, ilahi kökenli değil de insan elinden çıkmış sahte, psöde-hayret yaşantılarına boşu boşuna heba ediyor olabilir miyiz?"

Mustafa Merter, Psikolojinin Üçüncü Boyutu: Nefs Psikolojisi s.288
Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı. Hakikat, mukaddeslerin mukaddesi.. Hakikat ve sevgi.

Cemil Meriç (ö.1987)
Asıl görevi onu terketmek iken, insanın neden dünyaya yerleştirildiği sorusuna şu cevabı veririz: Bu , Tanrı'ya geri dönecek birisi olması içindir. Yani Mümkinat, (All-Possibility) Tanrı'nın sadece kendini yansıtmasını değil aynı zamanda ona geri dönmenin esaretten kurtarıcı mutlak saadetini de tahakkuk ettirmesini gerektirir. Aynen, Bumerang'ın yapısı itibariyle kendisini fırlatana geri dönmesi gibi insanın da ilahi Aslı'na geri dönmesi yapısı itibariyle alnına yazılmıştır. İstese de istemese de insan aşkın olana mahkum edilmiştir.

Frithjof Schuon ( İsa Nureddin, batılı sufi)
Man in the Cosmogonic Projection, 1992
Bütün dünya bir adamın elinde toplansa bunun ona zararı dokunmaz, yeter ki kalbinde hırs olmasın."

Cüneyd-i Bağdâdî (sufi, ö. 911)
Gerçek hayret, kişinin Rabbimizin yaratmış olduğu şeylerin nizam ve intizamındaki o eşsiz insicamın (yağmurun sürekli yağması) karşısında duyduğu "hayranlık dolu" şaşkınlıktır. Bu noktada ilim ve akıl biter. Kişi sahip olduğu bilgilerin bu eşsiz nizam karşısında ne kadar kifayetsiz ve kıt olduğunu gördüğü an, Allah'ın (cc) sanatına olan hayranlığından hayrete düşer.

İsmail Rusuhi Ankaravi, Minhacü'l Fukara (Fakirlerin Yolu)
Dâvûd aleyhisselâm’ın yaptığı, Peygamber Efendimiz’in de yapılmasını tavsiye ettiği şu dua ferahlık versin gönüllerimize;

Allahım!
Senden, seni sevmeyi,
seni sevenleri sevmeyi,
ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim.
Allahım!
Senin sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl!


Tirmizî, Daavât


Ey şaşırmış gönül! Dosta, candan giden bir yol vardır.
Ey yolunu kaybetmiş kişi! Dosta apaçık da, gizli de bir yol vardır.
Eğer altı yönden de senin yolunu keserler, kapatırlarsa korkma, çünkü senin gönlünün derinliklerinden sevgiliye giden gizli bir yol vardır.

Hz.Mevlâna, Rubaîler
Biz aşktan sudur ettik
Aşk üzere yaratıldık
Aşka doğru yöneldik
Aşka verdik gönlümüzü

İbn Arabî, İlahi Aşk
Izdıraplar artık dayanılmaz ise:
  • Bebeğe sorsak anne karnındaki keyfi hiçbir şeye değişmez; doğmak istemez bebek.
  • Ama doğum vakti geldiğinde doğmayan bebek bir ölüm mahkûmu olur artık.
  • Doğmak içinse ölümle yüzleşmek zorundadır bebek.
  • Doğmak demek, yeni bir varoluşa geçmek demektir.
  • Bedensel doğum gibi ruhsal doğum için de geçerli bu durum.
  • Izdıraplar artık dayanılmaz ise, eskiden azıcık ışık varken şimdi ortaklık kapkaranlık ise demek ki yeni bir varoluşun eşiğindesin.
  • Gönlün umut dolu olsun.
  • Yeniden doğuşun kutlu olsun.
Ali Rıza Bayzan, Sufi ile Terapist, Etkileşim Yayınları
Hâlis amel odur ki, meleğin haberi olmaz ki sevabını yazsın,
şeytanın haberi olmaz ki bozsun, nefsin haberi olmaz ki onu vesile yaparak kendini beğensin.

Ebu Yâkup Sûsî
Cömert kişiye yaraşan, o parayı vermektir,
KENDİ CANINI VERMEK İSE AŞIĞIN CÖMERTLİĞİDİR.
Hakk'ın sana verdiği şeyi Hak için ver.
Kendini bağışla ki ferahlık bulasın.

Hazret-i Mevlânâ, (Mevleviliğin Pîri ö.1273), Mesnevî
Rabbim, dedi, senden artık beni bu dünyaya, salt bu dünyaya bağlayacak olan şeyi istemiyorum. Bana öyle bir kalp ver ki senin yakınlığını istemekten başka hiçbir isteği içinde barındırmasın. Öyle bir ışık bırak ki kalbime, bir daha onu söndürmek mümkün olmasın. Öylesine aslolanı göster bana, öyle ki surette aklım bile kalmasın.

Nazan Bekiroğlu, Yuzuf ile Züleyha
Allah ile arasını düzeltenin Allah da insanlarla arasını düzeltir.

Hz. Ali (ş. 661)
Allah'ı Sevmek, Said Alpsoy
Kalbini Allah'a bırakan, sükunete erişir. Ama kalbini insanlara bırakan hep sıkıntılı, hep kaygılıdır.

Yahya b. Muaz (Sûfi ö.872)
Tasavvuf, bize duyu ve duyguların statik olmadığını, tam tersine sonsuz bir tekâmül potansiyeline sahip olduğunu öğretir.

Mustafa Merter, Nefs Psikolojisi
Hz.Mevlâna diyor ki; ''Bir şeyin ispatı için iki zıt fikre ihtiyaç vardır.'' İkilik olmazsa birliğin ispatı mümkün değildir. Somerset Maugham o harikulâde eserinde der ki; ''Hayatın mânâsı bir İran halısında gizlidir.'' Çünkü dünyanın en güzel ve en çirkin renkleri öyle bir kaynaşmıştır ki, ortaya şâheser çıkmıştır.

Cemâlnur Sargut, Dinle, Nefes Yayınları
  • Ey şekle, sûrete tapan, git de mânâyı elde etmeğe çalış; çünkü mânâ, sûretin kanadı gibidir.
  • Şu ten içinde bulunan ruh, mânâdan, aşktan habersiz ise, o kın içindeki tahta kılıç gibidir.
  • Ey şekle, sûrete tapan kişi, ne zamana kadar sûrete tapıp duracaksın? Senin mânâsız canın sûretten kurtulmadı gitti.
  • Eğer insan, şekil ile sûret ile insan olsaydı; Hz.Ahmed efendimiz ile Ebû Cehil bir olurdu, aralarında fark olmazdı.
 Hz. Mevlâna, Mesnevî
Melankoli, psikolojik veremdir.
İkisi arasında epeyce benzerlik vardır:

  • Melankoli de verem de bulaşıcıdır.
  • İkisi de bilinen en eski hastalıklardandır.
  • İkisi de sağlıklı insanlarda da uyur durumda bekler, savunma mekanizmaları zayıfladığında harekete geçer.
  • İkisi de ciğere saldırır, verem akciğere, melankoli karaciğere.
  • Bazı semptomları benzerlik arzeder: titreme, iştahsızlık, yorgunluk.
  • İkisinin de aşısı vardır.
  • İkisi de başarıyla tedavi edilebilen bir hastalıktır.
Ali Rıza Bayzan
Terapistin Sufi Olursa
Blogger tarafından desteklenmektedir.