Darüş-Şifa

Sultan II. Bayazıt 1484′de Edirne’de bir "Darüş-Şifa" yapılmasını emretti. Mimarbaşı Hayrettin Ağa dört yılda külliyeyi tamamladı. Bu külliyenin Darüş-şifa bolümü bir tıp fakültesi ve akıl hastalarının tedavi gördüğü hastane bölümünden oluşuyordu.

Kurum, bilimsel metotların yanı sıra, en etkili araç olarak Türk müziği makamları kullandı. Henüz Avrupa’nın ruhsal sorunları hastalık olarak görmediğı ve bu türden hastalara cinli , “ruhunu şeytana satmış” gibi horlayıcı yaklaştığı bir dönemde, Edirne Darüş-şifa’sında akıl hastalıkları için çok yönlü ve ileri sayılacak iyileştirme yöntemleri uygulanıyordu. Bu yöntemler, ilaçla, meşguliyetle, telkinle, su sesi ve müzikle tedaviydi.

Kubbeli, büyükçe ve ortasında fıskiyeli havuzlarından akan su şırıltısının hiç eksik olmadığı odalarda “toplu tedavi yöntemi” uygulanır, Evliya Çelebi‘nin anlattıklarına göre “haftada 3 gün, 10 kişilik musiki grubu hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def’i sevda” amacıyla fasıl geçerlerdi.

Gerçekten de Türk musikisi makam ve ritm özellikleri açısından dinleyenler üzerinde rahatlatıcı bir etki bırakır. Rast, segah, nihavend gibi pek çok makamı, ney, tambur, kemençe gibi çalgılar, kudümün hoş tınısı apaçık bir dinlendirici etki sağlar. Peşrevler, saz semaileri, karlar, besteler, şarkılar hep dingin bir ruh halinin, hülya dolu bir iç huzuruna varışın hazırlayıcılarıdır.


You may also like

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.