Aşkın Terapisi: Tasavvuf ve Duygusal İyileşme

İlahi Aşk ve Duygusal Bağların Gücü

Tasavvufta aşk, romantik bir histen öte, Allah’a duyulan derin bir özlem ve bağlılıktır. Mevlana, “Aşk, kalbin şifasıdır” der ve bu şifa, insanın ruhunu dönüştüren bir güç olarak görülür. Psikoterapide ise sevgi, duygusal yaraların iyileşmesinde temel bir unsurdur. Bir terapist, danışanına koşulsuz kabul sunarak güvenli bir alan yaratır; tasavvuf ise bu kabulü, ilahi aşkın sonsuz ve sınırsız bir kaynaktan geldiğini söyleyerek tamamlar. Her iki yaklaşım, sevginin dönüştürücü etkisine inanır ve bu sevgi, bireyi hem kendine hem de çevresine yakınlaştırır. Psikolojideki “bağlanma teorisi”ne göre, sevgi dolu bir ilişki, duygusal güven sağlar; tasavvufta ise bu güven, Allah’a duyulan aşkla pekişir.

Yaraların İyileşmesi: Farklı Yollar, Aynı Hedef

Psikoterapide travmalar, geçmişle yüzleşilerek ve duygular ifade edilerek iyileşir. Tasavvuf da benzer bir süreci, ancak manevi bir boyutta sunar. Rabia el-Adeviyye’nin “Sevgiyle yan, kinle değil” anlayışı, bireye öfkeyi ve kırgınlığı bırakmayı öğütler. Modern psikoloji, affetmenin kaygıyı azalttığını ve depresyonla mücadelede etkili olduğunu belirtir; tasavvuf ise bunu “Allah’a teslim ol” diyerek bir adım öteye taşır. Örneğin, birini affetmek zor geldiğinde, Mevlana’nın “Gel, ne olursan ol yine gel” sözünü hatırlamak hem ruhsal bir rahatlama hem de duygusal bir serbestlik sağlar. Bu, tasavvufun şefkatle dolu bakış açısının, psikoterapinin iyileştirici gücüyle nasıl birleştiğini gösterir.

Günlük Hayatta Aşkın Terapötik Kullanımı

Günlük hayatta bu iki yaklaşımı birleştirmek, duygusal yaralarımızla başa çıkmada bize pratik bir yol sunar. Diyelim ki bir arkadaşınız sizi kırdı ve öfke hissediyorsunuz. Önce bir nefes alın ve “Bu öfke bana ne öğretiyor?” diye sorun; bu, psikoterapinin öz-farkındalık ilkesidir. Ardından, tasavvufun “Her şeyde bir hayır vardır” bakış açısıyla olayı yeniden çerçeveleyin ve “Belki bu, bana sabrı öğretmek içindir” deyin. Bu, bilişsel yeniden yapılandırma tekniğiyle tasavvufun teslimiyetinin birleşimidir. Bir adım daha ileri gidip, o kişiyi içten affetmek için “Allah için seviyorum” diyerek kalbinizi yumuşatabilirsiniz. Bu küçük uygulama, hem zihinsel hem de manevi bir şifa getirir.

Duygusal Denge ve Aşkın Rolü

Psikoterapide duygusal denge, öz-farkındalık ve duyguları yönetme becerisiyle sağlanır. Tasavvuf, bu farkındalığı tefekkürle derinleştirir ve ilahi aşkı bir denge unsuru olarak sunar. İbnü’l-Arabî’nin “Kendini bilmek, Allah’ı bilmektir” sözü, psikolojinin öz-anlayış kavramıyla doğrudan bağlantılıdır. Her iki yol, bize duygularımızı bir yük değil, bir rehber olarak görmeyi öğretir. Modern hayatta, bir sevdiğimizle geçirdiğimiz güzel bir anı “Bu anı bana veren Allah’a şükür” diyerek taçlandırmak, hem psikolojik bir şükran pratiği hem de tasavvufi bir bilinçtir. Aşk, bu bağlamda, hem kalbi hem zihni şifalandıran bir köprü olur.


Kaynaklar: Mevlana, Divan-ı Kebir; İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem; Bessel van der Kolk, The Body Keeps the Score  



You may also like

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.